Hayırlı uğurlu olsun !
Bir kongre daha yaptık ve aynı başkanı bir kere daha seçtik. Hayırlı uğurlu olsun. Spor Kulüplerinde (sadece bize özgü değil) genel kurulların biraz elektrikli geçmesi işin fıtratında vardır. Yeter ki her zaman yüz yüze bakan insanların birbirlerini kırmadan ama en sert şekilde eleştirme özgürlüğü olabilsin...
Bazıları tarafından bu iki kavram karıştırılmaktadır. Yani biat kültürü bunlarda tek yönlü yol gibidir. Saygı görmesi gereken bir lideri aynı zamanda bütün yanlışları ile kabullenmek tek inançları haline gelmiştir. Elbette bizi ilgilendirmez, tercih nedenleridir. Ancak bu sakat bulduğumuz anlayışı her vesile ile eleştirmek de bizim tercihimizdir.
Şimdi gerçek örneğe geçelim.
27 numaralı üye olduğunu gururla belirterek konuşmasına başlayan ve kıdemli üye ayrıcalığını kabul ettirmek hevesi ile 3 haneli, 4 haneli numaralara sahip genç üyelere ayar vermeye kalkan kişi elbette benim de eski arkadaşımdır.
Çünkü ben de 28 numaralı üyeyim. Peki şimdi ne olacak ?
Demek ki bana da benzer bir hak doğuyor !
O zaman kendisine belli sırayla soruyorum;
- Kürsü zaten sahne kısmında ve yukarda bir yerde; bir de kürsüye abanarak ve salona doğru eğilerek, yukardan bakışın en haşmetlisiyle, adap ve usul dersi vermek üzere yetkiyi ve görevi kimden aldınız ?
- Hangi sıfatla muhalif görüşlerin hepsini birden teraziye koymaktasınız ?
- Kongrede o kadar çok eksik varken (bir çoğu üyeler tarafından dillendirildi), sizce sadece Başkanlık Divanı’na yöneltilen ‘tarafsızlık’ önerisi mi usule aykırılık oluşturdu ?
- Başkanlık Divanı kendisini savunamaz mıydı ? Bu yaptığınızla onları da zor durumda bırakmadınız mı ?
- “Ben Niyazi beyci değilim” sözünüze kendiniz de inanıyor musunuz ?
- İnanıyorsanız, bu kadar yanlışı olan Niyazi beyin şimdiye kadar söz konusu ettiğiniz küçücük bir hatasını ne zaman gündeme getirdiğinizi söyler misiniz ?
Oysa Sayın Başkan’ın hatalarını ben liste haline getirince, editör bile isyan etti ve “bari 2 bölüm halinde yazalım” önerisinde bulundu.
- Son soru; 12 Haziran’da istifa eden bir başkana tam bir ay sonra 13 Temmuz’da “bizi bırakma” çağrısı yapmak da sizin fikriniz miydi ?
Yoksa hatırlatma dışardan mı geldi ?
Bu gün kongrede; bilmece haline gelen Arda Güler’in transfer payı da büyük ısrarlar sonucu ancak açıklığa kavuşabildi (veya ben öyle zannediyorum).
Zira ne kadarının tahsil edilemediği de halen rakamsız şikayet kıvamındadır…
Mali işlerden sorumlu yönetim kurulu üyesi, önce 25 milyon lira civarındaki payı açıkladı. Elbette sözleşmeye göre kıyaslama yapmak için bir şey ifade etmeyince, döviz karşılığı tutar soruldu. Cevap,” mali tablolarda TL olarak yer alması gerektiği” (sanki bilinmeyen bir şeymiş gibi) şeklinde açıklandı. Yönetici alacaklarının dövize endeksli açıklanabildiği belirtilince; mecburen 1.3 milyon euro olduğu belirtildi. Yarabbi şükür…
Oysa sözleşmelerde euro tutarında bir bedele atıf yapılan madde varsa; tahsilat TL olarak yapılsa bile dip not olarak güncel kura göre TL tutarın dolar karşılığı bulunmak zorundadır. Bir ara yönetim kurulu üyesi fazla zorlanınca, sahneye başka bir yönetici çıktı ve tuhaf bir gizlilik anlaşmasından bahsetti. “Bizi Ali Koç’a karşı zor durumda bırakmayın” dedi.
Eğer söylediklerine kendi de inanıyorsa, bu onun sorunudur.
Çünkü;
- Halka açık şirketlerin rakamsal değerlerinde, gizlilik diye bir şey yoktur.
- Ali Koç’un da; ne Arda Güler payında, ne de dışardan bize bulacağı sponsorluk gelirlerinde rakamların gizli tutulmasını istemek gibi bir hakkı olamaz. Kaldı ki, Gençlerbirliği genel kurulunun bilgi edinme hakkını kimse sınırlayamaz…
Sonuç olarak; bu şekilde gitmeyeceği bellidir, düzelmek istemeyene de hiçbir ilaç kâr etmez. Önceliğin, oldukça geç kalınan transfer faaliyetlerine verilmesi ve olmayan şeffaflığın da olur hale getirilmesidir. Başkan’ın kürsüden “Bu kulüp daha ne kadar şeffaf olabilir ?” tekerlemesini tekrar duydum ve üzüldüm. Elbette kendisinin bundan ne anladığına bağlıdır !
Oysa biz taraftarlar, kurumu temsil edenlerin “ağzından kerpetenle laf almak” zorunda kalmaktan bıktık…