Oyunda ikinci perde !
Oyunun ilk perdesini bir önceki yazımda anlatmıştım. Şimdi ikinci perdeye geçilmiştir. Kısa bir özet yapalım. İlk perde de başkanın istifası geciktirilerek hem 11 gün kazanılmış hem de okların o tarafa gitmesi sağlanmıştı.
Şimdi ise hedef daha uzun sürelerin kazanılmasıdır. Başkan görevdeyken harcanmayan enerji şimdi devreye sokulacak ve en azından futbolcu ödemeleri için borç para bulunacaktır.
Peki sormazlar mı, daha önceleri nerelerdeydiniz diye ?
Mademki böyle bir gücünüz vardı neden ihtiyaç anında kullanmadınız ?
İşte biz soruyoruz ve cevabını da zaten biliyoruz…
Öyle olsaydı, Başkanlık koltuğu boşalmazdı ki…
Böyle günlerde Başkan yoksa yerine Başkan Vekili konuşur, ondan daha önce de Divan Kurulu Başkanı bir açıklama yapar.
Bunlar olması gerekenler, bizim kulüpten beklenen şeyler değil…
Dolayısıyla Asbaşkan buyuruyor; “Sezon sonuna kadar takımı biz götüreceğiz. İçimizden birisini başkan seçeceğiz” diyor. Sanki apartmana yönetici seçiyorlar. Ama dedik ya oyun içinde oyun var. Koltuğa oturtmak istedikleri kişi kendi kendisini aday olarak gösteremediği için Soylu’yu sözcü olmaya ikna etmiş.
Bir ay içinde doğru olan kongre kararını alsalar başkanlık süresi kısa kalacak. Oysa bu tiyatro ile 5 aylık saltanatı garanti edecekler.
Yetkiner Mayda’nın belirttiği üzere “bırakıp giden başkan bu oyunu bozabilirdi” ama belli ki 2 senede 8. kongre kendisine biraz fazla gelmiş. Ancak kulübün hangi ellere geçeceği konusunda mutlak sorumluluğu vardır.
Geçmiş yıllarda Gençlerbirliği’nin büyük maddi kayıpları oldu. Biz listeler halinde yayımlamaktan bıktık. Yaşananlar sırasında yetkili konumda olanlar hiçbir şey görmediler ve duymadılar !
Şimdi de o problemli günlerin başkan vekilini kaptan köşküne oturtacaklar.
Taraftar içinden yönetici çıkmasını en çok ben istedim. Ancak onlar da hesap sormak yerine sadece sessizliğe gömülmediler, bu oyunda seve seve rol almayı kabullendiler.
Sonuç olarak; şirketleşmeye karşı değiliz, güveni yok eden gizli ajandaya karşıyız.
Eskiden de bu kulüpte menajer oyunları ve çöp transferler vardı ve eleştirirdik. Zira Türk futbolunun genel hastalığıydı ve hiç kimse de bu konularda eleştiriden muaf olamazdı.
Ancak o dönemlerde bile borcu olmayan tek kulüp olarak övünürdük.
Az şey olmadığını bu günleri yaşadıktan sonra daha iyi anlıyoruz…