Sevindiğimiz şeye bakın !
Sezonun son maçına 11 eksikle çıkan rakibimiz Bandırmaspor ile berabere kalarak kıl payıyla da olsa ligde kalmayı başardık. Rakibin Erzurumspor maçından sonra kadro dışı bıraktığı 7 futbolcu (Caner Hüseyin Bağ, Mustafa Saymak, Fatih Kurucuk, Atabey Çiçek, Okan Alkan, Sekou Camara, Mateusz Holownia) ile daha sonra kadro dışı bıraktıkları 2 futbolcu (Caner Cavlan, Sedat Şahintürk) ve sarı kart cezalısı olan 2 futbolcu (Ivan Sapanjic, Mahmut Keskin) bize karşı kadroda yer alamadılar. Dolayısıyla önceki yazımda da belirttiğim birçok avantajımıza bunun da ilavesiyle, 100. yılımızı kutladığımız sezonun ancak son maçında 2. lige (aslı 3. lig) düşmekten kurtulduğumuza seviniyoruz…
Ancak bu aşırı sevinç, standardı oldukça düşürdüğümüzü de gösteriyor.
Önce nereden nereye geldiğimize bakalım…
Süper Ligde 2002-2003 sezonunu 3. bitirdiğimiz ve Fenerbahçe ile Trabzonspor’a 15’er puan fark attığımız zaman bize sızlananlar, hatta şampiyonluğu kaçırdığımız için eleştirenler ile bu günkü mucizeyi (!) yaratanları alkışlayanlar aynı kişiler…
Şimdi de bu mucizeye yakından bakalım !
Evet sezonun ikinci yarısında toplanan 31 puan başarıdır. Bunun için Ocak ayında kulübümüze gelen bütün futbolcuları kutlayalım. Ancak esas mucize kısmı; Sinan Kaloğlu’na ait olan son 7 maçtır. 7 maçta topladığı 14 puan ile ortalamayı 2’ye getirmiştir. Dolayısıyla hocamız Sinan Kaloğlu’na bir özür borcumuz var. Zira hocalık tecrübesinin yetersizliği sebebiyle oluşan kuşkularımızı tamamen ortadan kaldırdığı için…
Tribünleri renklendirmek ve rakip taraftarların etkisini perdelemek için gösterdiği gayretten dolayı da İsmet Beltan’ı ayrı bir yere koyabiliriz. Kendisine sonsuz teşekkürler. Kadın futboluna kısa zamanda ivme kazandıran Erdem Göktürk de hakkını teslim etmemiz gereken bir başka yöneticidir…
Peki sezonun ilk yarısındaki kaos ortamı yaşanmasaydı bu mucizeye gerek kalır mıydı ? Tam 18 maçta ancak 7 puan toplayabilen takımdan kimse sorumlu değil mi ? Evet, onların da ortaya çıkıp “buradayız” demelerini bekliyoruz…
Şimdi geliyoruz dünyada bir eşine daha rastlanamayacak garip olaya…
Takımdaki en başarılı futbolcumuz Mete Kaan Demir, heyecanla son maçı bekleyen bizlere güya müjde veriyor. “Maçtan 2 gün önce (cuma günü) evleneceğim. Düğünü önce yapayım ki Bandırmaspor maçına rahat çıkayım” diyor. Kolektif sorumsuzluğa bakar mısınız ?
Düğünden sonra balayına çıkılır, maça çıkılmaz. Nitekim kulübede otururken de, oyuna girdikten sonra da bu kardeşimiz takımda yoktu.
Düğün tarihi alındığında, henüz son maçta bize beraberliğin mi, galibiyetin mi yeteceği belli değildi. Federasyon henüz maç gününü de açıklamamıştı. Eğer maç cumartesi günü oynansaydı düğün Bandırma’da mı olacaktı ?
Delikanlıyı zamanında kimse uyarmıyor…
“Oğlum düğün tarihi olarak en yanlış günü seçiyorsun, üç gün daha sabretmelisin” diyemiyorlar. Önce aile büyükleri, sonra kulübün Futbol Şube Sorumlusu, elbette en sonunda da Başkan tarafından bu mantık dışı girişim engellenemiyor. Bu kadarla kalsa iyi. Cuma günü İstanbul’da gerçekleşen düğüne, Gençlerbirliği için hayati önemi olan bir maçın hemen öncesinde hocayı da götürüyorlar. Bari aranıza hocayı almasaydınız da o işine gücüne baksaydı…
Demek ki, bütün takımı götürmediklerine de şükretsek yeridir !
Şimdi diyebilirler ki; “Düğün tarihi çok önceden alındığı için, deprem nedeniyle de ligler öngörülen tarihte bitmediği için böyle oldu.” Geçersiz bir beyandır. Zira maçların ertelenmesi üzerinden 3,5 ay gibi çok uzun bir süre geçmiştir. Bu zaman içinde bu kadar sağlam gerekçe ile tarihin değiştirilememesi de yönetim zafiyetidir. Sonra da bize “mesele yaptığın olaya bak” serzenişleri öyle mi ?
Avrupa kulüpleri bu olayı duysalar ya inanmazlar ya da fıkra niyetine kullanırlar…
İşte idari hatalar dediğimiz uzun zincirin önemli bir halkası da budur.
Daha beterlerinden korunmak dileğiyle…