Dembirhaber.com sitesinin genel yayın yönetmeliğini yapan Metiner Faruk Koca ile görüşmesini şöyle kaleme aldı:
16 Aralık Cumartesi günü saat 13:00’te Faruk Koca’yı Adalet Bakanlığı’ndan aldığım izinle ziyarete gittim.
Epey konuştuk.
Yaşananları bir de kendisinden dinlemek istedim.
İçtenlikle anlattı.
O atmosferi anlattı.
Maçta yaşanan hakem hatalarına değindi.
Hakemin kendi takımının attığı golü dakikalar sonra maç normal seyrinde devam ederken birdenbire nasıl iptal ettiğini anlattı.
Bir takım oyuncunun kendisine fiili tavır koyan karşı takımın oyuncusunu hakeme şikayet için gittiğinde aldığı sarı kartı anlattı.
Kırmızı kart gösterilen oyuncusuna yapılan haksızlığa değindi.
Son anda takımının berabere kalmasına yol açan golün nasıl haksız yere verildiğinden bahsetti.
Bütün bu yaşanan olumsuzlukların kendi taraftarlarını fena halde gerdiğini anlattı.
Anlatırken ki üzüntüsü gözlerinden okunuyordu.
O anı tekrar yaşıyormuş gibi.
Tabii hemen belirteyim ki bütün bunları kendi yaptığını haklı çıkarmak için değil, benim sorum üzerine sebep-sonuç ilişkisi bağlamında anlattı.
Özellikle altını çizmek isterim ki, Faruk Koca şiddet olayının faili olmasından dolayı son derece üzüntülü. Hiç bir şekilde o davranışına kılıf aramadığı gibi o davranışını haklı gösterecek argümanların arkasına de sığınmıyor.
Gördüğüm o ki olup-bitenden rahatsız.
İsminin böyle bir şiddet olayıyla anılmasından fena halde rahatsız.
“Biliyorsun tanıyorsun beni abi” dedi: “Ben asla öyle o birilerinin gösterdiği gibi biri değilim. Hayatımın hiç bir evresinde şiddete yer yoktur. Bugüne kadar hiç kimseye ne bir yumruk ne bir tokat atmışlığım vardır, ne de hiç bir savcıya ifade vermişliğim var. Her şey bir anda oldu. Benim hayatımda bu şiddet olayı bir ilktir.”
Peki nasıl oldu da sahaya koşarak dalıp hakeme yumruk attığını sordum. O anda ne hissettin de öyle yapma gereği duydun? O anı hatırlıyor musun? dediğimde içtenlikle şu cevabı verdi:
“Biliyorsun ben kalp ve şeker hastasıyım. O stresli atmosferde şekerim yükselmiş. Şeker yüksekliğinin yol açtığı sonuçlar herkesin malumu. O anda ne yaptığımın farkında bile değilim. Koşmak bana yasak. Meğer ben koşarak gitmişim. Sonradan bana koşarak sahaya gittiğimi söylediklerinde şaşırdım. Ben koştuğumun bile farkında değilim. Öylesine öfkeli ve gergin bir atmosfer var.
İnan tokat veya yumruk atmak niyetiyle hakemin yanına gitmedim. Şiddet uygulamak aklımın ucundan bile geçmedi. Sadece yapıp ettiklerinden dolayı yanına varıp suratına “yuh sana!” deyip tükürmek istediğimi hatırlıyorum. O niyetle gittim. Taraftarlarımız gibi ben de yapılan haksızlık karşısında öfkeliydim. Yumruk attığımı bile hatırlamıyorum. Her şey bir anda oldu. Tasarlanmış bir saldırı değildi asla. İsteyerek yaptığım bir şey de değildi. İnan farkında bile değildim o yaptığımın. Üzgünüm.”
Faruk’u bilirim.
Merttir, korkusuzdur, samimidir, dosttur.
Yalana asla tevessül etmez.
Bir olayı anlatırken işin içine yalanı asla katmaz.
Dobra doburdur.
Varsa bir hatası kabul eder.
Yanlışını yalanla örtme çabasına tenezzül eden, inkar eden namertlerden değildir.
Dövmek niyetiyle sahaya inmiş olsaydı bunu söylemekten kaçınmazdı biliyorum.
Bunu mertçe ifade eder, sonra da özrünü açıklardı.
Bu kişiliğini çok yakından bilen biri olduğum için dediklerine yürekten inandığımı belirtmekte hiç bir sakınca görmüyorum.
Yani demek istediğim ortada bilinçli ve tasarımlanmış bir şiddet olayı yok.
O atmosferde öfkesine yenik düşerek farkında olmadan karıştığı nahoş ve çirkin bir olay var sadece.
Israrla bana üzgün olduğunu anlatırken şöyle dedi: “Üzgünüm, çünkü benim öyle biri olmadığımı bilen dostlarımı ve tanıdıklarımı da üzdüğüm için. Onların da benden dolayı nasıl sıkıntıya düştüklerini tahmin edebiliyorum. Benim aslında öyle biri olmadığımı anlatırken düşecekleri sıkıntıyı düşündükçe üzülüyorum. Ben asla şiddetten yana biri değilim. Ama şimdi bu olaydan sonra gel de anlat. Dostlarımı düşürdüğüm bu durum dolayısıyla da ayrıca üzgünüm.”
Faruk Koca’yı biliriz biz.
Bilenler de bilir.
O eylemin kendisi her türlü eleştiriyi ziyadesiyle hak ediyor, ama sırf o eylemden ötürü topyekûn linç edilmesi ve itibar suikastına maruz bırakılması çok büyük bir haksızlık.
Kendi adıma en başta söylediğim bir şeyi tekrar hatırlatmak isterim:
Faruk Koca’nın o davranışını fırsat bilip başka kişisel veya siyasi hesaplarını görmek isteyenlerin başlatıp sürdürdüğü linç kampanyalarına da seyirci kalmayız.
Bu bağlamda Faruk kardeşime sahip çıkmanın onun o şiddet eylemine sahip çıkmak anlamına gelmediğini de o küt kafalara bir kez daha hatırlatmak isterim.
Faruk Koca defalarca hiç bir sebebin o tarz bir şiddet eylemini haklı kılmayacağına vurgu yaptı.
Tüm samimiyetiyle üzüntüsünü ve özrünü yineleyip durdu.
Hakeme ve ailesine yaşattıklarından dolayı üzüntüsünü içtenlikle dile getirirken şunu söyledi: “Hakemimizin ailesinden özür diliyorum.”
Sonsöz:
Ortada yaşanmış son derece nahoş bir olay var. Bu olaydan herkesin ders çıkarması lazım. Spor camiasının da çıkarması gereken dersler var, kulüplerimizin de, hakemlerimizin de. Yeni bir spor düzenine, disiplinine ve denetimine acilen ihtiyaç var.
Üzücü sonuçlara sadece odaklanıp sebepler ortadan kaldırılmazsa sorun çözülmüş olmaz.
Hiç bir insan sadece bir davranışından dolayı topyekûn kötü olarak ilan edilemez.
Faruk Koca’nın o eylemi; özü itibariyle çok iyi olan insanların sonradan kendilerinin de pişmanlık duyacağı kötü işler yapabileceğine emsaldir.
Gördüm ki, hukukî ceza karşısında herkes gibi Faruk Koca’nın da boynu kıldan incedir.
Ancak toplum olarak, linç kültürü veya ilkel kabilecilik anlayışındaki intikamcı duyguları veya siyasi rövanşist hesapları da elimizin tersiyle itmemiz gereken kötücül yöntemler olarak artık kabul etmeliyiz.