Fair play denilince temiz oyun akla gelir. Oyunun temiz oynanması da genellikle sporcudan beklenir. Ve sporcuların temiz ve ahlaklı hareketleri göklere çıkarılır. Denilebilir ki ne var bunda oyuncu kurallara uyuyor, rekabet ve yarışma öncesinde, esnasında ve sonrasında hileye başvurmadan, rakibine zarar vermeden mücadelesini veriyor. Oyunun o saf, temiz ve coşkulu haline katkı sunuyor.
Ancak burada oyunun temiz oynanmasını yalnızca oyuncuya yüklemek, oyunun arka planındaki sıkıntılı ve fair olmayan aktörleri görmemek başka bir sorunu da beraberinde getiriyor.
Şike, yasa dışı bahis, çok uluslu sponsor firmaların etkisi, Uluslararası Olimpiyat Komitesi, FIBA, FIFA, Uluslararası Spor Federasyonları, ulusal federasyonlar, kulüpler, dernekler ve bu derneklerin yöneticileri spora fair olmayan o kadar fazla müdahalede bulunuyor, adaletsiz o kadar karara imza atıyorlar ki bir oyun olarak ortaya çıkan spor bu özelliğini baştan kaybediyor.
Bu uluslararası organizasyonların yıllarca başında kalan isimlerin sponsor firmalarla ilişkileri, spor endüstri ile girdikleri ilişkiler, oyunun temiz bir şekilde oynanmasının önüne geçiyor.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin 1952-1972 yılları arasında 20 yıl başkanlığını yapan Birleşik Amerikalı Avery Brundage aldığı kararlarla en fazla tartışılan isimlerin başında gelmektedir. Komite’yi kendi krallığı gibi yöneten Brundage, sponsorlarla girdiği maddi ilişkileri, ırkçı faaliyetlerde bulunan ülkelere gerekli tepkiyi vermemesi, bazı ülkeleri keyfi olarak oyunların dışında bırakması ile dikkati çekerken, 1968 Meksika Olimpiyatlarında ırkçılığı protesto eden Amerikalı atletler Tommie Smith ve John Carlos'un sporculuk hayatlarını bitirmesi gibi çok sayıda sıkıntılı karara da imza atmıştır. Bir diğer olimpiyat komitesi başkanı Samaranch da 1980-2001 yılları arasında 21 yıl tek adam olarak etik ve fair olmayan kararlara imza atmış. TV yayıncıları ve sponsorlarla girdiği etik olmayan ilişkiler nedeniyle eleştirilerin odağında yer almıştır.
Futbol’da FIFA, UEFA, diğer branşlarda da uluslararası spor federasyonları aldıkları keyfi kararlarla oyunun adil oynanmasını engelleyici, akçeli işlerle ve belli ülke takımları lehine ya da aleyhine aldıkları keyfi kararlar ile oyunun temiz oynanması önündeki en büyük engeli oluşturmuşlardır.
FIFA’nın sekizinci başkanı ve 17 yıl boyunca görevde kalan Sepp Blatter de 2022 Dünya Kupası’nın Katar’a verilmesinde rüşvet çarkında yer aldığı, finansal konularda görevini kötüye kullandığı gerekçesiyle futboldan 6 yıl 8 ay men edilmişti. Blatter'e dolandırıcılık, kötü yönetim, FIFA fonlarının zimmete geçirilmesi ve belgede sahtecilik, suçlamaları yöneltilmişti.
Oyunun karar vericilerinin adil ve temiz bir düzen kurmadıkları, ülkeler arasında eşitliğin olmadığı bir yapıda oyunun ruhunu korumak sporcunun yaptığı temiz, ahlaklı bir harekete kalıyor. Milli oyuncumuz Alpay Özalan örneğinde olduğu gibi son adam olarak golü önleme imkanı olduğu halde faul yapmayan futbolcu göklere çıkarılıp oyunun ne kadar temiz oynandığı gösterilmeye çalışılırken, organizasyonunun başındakiler her türlü kirli işlerle uğraşabiliyorlar.
Sporcuların çok azının yaptığı ve oyunun yalnızca kazanmak olmadığını tekrar hatırlatan davranışları ödüllendiren yapılar, oyunun temiz olmadığını bildikleri halde bu algıyı oluşturmaya çalışıyor. Fair play kavramına çok fazla vurgu yapılırken, sporun muktedirleri her türlü adaletsizlik ve çıkar ilişkilerinin içinde yer alabiliyor.
Gerçekten, izlediğimiz temiz bir oyun mu?