İstifa eden kişinin, bir makamdan veya heyetten onay almasına ihtiyaç yoktur. Sadece kağıt ve kaleme ihtiyacı olup, gereğini yerine getirme durumundadır. Ancak her gün sözünü ettiği halde bir türlü eyleme geçemeyen kişi caymaya hazırsa etraftan destek gelmesini bekler. Yani “ben istifa isteğimi belirteyim ama siz sakın bırakmayın” modunda…
Hatta bazıları gidiyormuş gibi yapıp, yola çıktıktan sonra da omuzlarda geri dönmeyi pek sever.
Gençlerbirliği Genel Kurulu toplanmadan önce “şirketleşme gerçekleşmezse ben yokum” diyen Sayın Başkan, “aman bizi bırakma” diyecek delegelerin koşa koşa geleceğini tahmin etti. Bırakınız gelmeyi taraftarların bir kısmı “boykot çağrısı” yaptılar. Neticede iyi ön hazırlık yapılmasına rağmen yeterli katılım sağlanamadı.
Peki bu durumda ne olması gerekirdi ?
“Şirketleşme gerçekleşmezse ben yokum” diyen kişinin istifa etmesi gerekirdi değil mi ?
Yok öyle olmadı…
Günlerden pazar olmasına rağmen kongrenin hemen arkasından “saat 16.00 da yönetimin toplanacağı ve muhtemelen başkanın istifa edeceği” haber sitelerine düştü. Yani istifa kararı belli bir kurumsal düzende açıklanacaktı.
Hayır bu da olmadı !
Toplantı sonrası dağ fare doğurmuştu…
Başkan şaşırtan açıklamayı yaptı;
“Genel Kurul toplanamadığı için üzgünüz. Yönetim olarak bu gün bir toplantı yaptık. Salı günü bir daha toplanacağız. Göreve devam edip etmemeyle ilgili o gün karar vereceğiz” dedi.
Bitmedi !
Duyduğumuza göre Salı toplantısı da hafta sonuna ertelendi…
Sormak lazım;
. Genel kurulun hemen arkasından yapılan acil toplantının tek gündemi istifa değil miydi ?
. Pazar ile Cuma toplantısı arasında mevcut şartlarda bir iyileşme ihtimali olabilir mi ?
. Cevap belli olduğuna göre diyelim ki kararınızdan döndünüz; bundan sonra taraftarı hangi bahaneyle zorlamayı düşünürsünüz ?
. Evet şimdiye kadar kaynak sağladınız ama aynı zamanda da o kaynağı çok hatalı şekilde kullandınız. Biz tek tek anlatmaktan yorulduk. Yanlış transferler, buharlaşan dairelerin bulunamayan failleri, kaybedilen İrfan Can sözleşmesi, iki gün geç ödeme sebebiyle Furman’a ödenen tazminat (500 bin euro), Arda Güler haklarının yok pahasına verilmesi gibi ilk akla gelenleri hatırlatalım. İstek halinde geniş listeyi de güncelleyebiliriz.
Bu durumda kar topu gibi büyüyen borcun önemli kısmını bu hataların bedeli olarak alacak tutarından düşer misiniz ?
Başkan olmanın da bir bedeli vardır. Tanınırlığınızın artması ile bazı kapıların kolay açılması, gelecek yıllarda kendi iş hayatınıza da katkı yapacak olması birçok yaşanmış örnekten çok açık bellidir. Bu durumda hâlâ alacaklı olduğunuzu düşünür müsünüz ?
Sonuç olarak; Gençlerbirliği’ni Fenerbahçe’nin pilot takımı gibi çalıştırmak isteyen bir başkana ihtiyacımız yoktur. Kulüp kaynaklarının buharlaşmasını uzaktan seyredecek bir başkana da ihtiyaç tartışılır. Hacettepe’yi amatör kümeye gönderip, Altındağ Belediyespor’u (hâlâ medyada bu isimle anılıyor) bünyeye katacak bir başkana da ihtiyaç olmadığı çok açıktır.
Süper lig hedefi de gerçekçi olmayıp (siz yancılara bakmayın) sadece hayatta kalmayı yeterli gördüğümüze göre Gençlerbirliği’ne ne lazımdır ?
Kısaca, bize iyi kalpli, dürüst, başarılı bir iş adamı değil; savaşçı, korkusuz ve futbolun ticari yönünü iyi işletecek, piyasa içinden şeffaf bir başkan gerekiyor.
Bilmem anlatabildim mi ?