22 Aralık 2024 Pazar
DOLAR 35.21 ₺
EURO 36.77 ₺
STERLIN 44.32 ₺
G.ALTIN 2,968.65 ₺
BTC 98,134.78 $
ETH 3,458.30 $
BİST 9,724.50

Erol İlhan

Erol İlhan

Neden Futbol ? Futbolun kökenleri - 1

Yayınlama: 26 Haziran 2023 Pazartesi 10:40 Okunma: 188

Futbol ve futbolun neden bu kadar popüler olduğu üzerine yazmak göründüğü kadar kolay değildir. İlk elde hepimizin söyleyebileceği klişe lafların dışında, tarihsel süreci bilmek, hangi ortamlarda ortaya çıktığını, yayıldığını, yayılmak ile kalmayıp nasıl diğer branşları görünmez hale getirdiğini, hangi sosyolojik kurum ve yapılarla ilişkisi olduğunu iyi çözümlemek gerekir.

Futbol, günümüzde diğer spor branşları üzerinde hegemonyasını kurmuş, tüm ülkelerde oynanan, en fazla takip edilen, medya aracılığıyla kapital yapıyı ve siyaseti besleyen, ekonomik, sosyolojik ve kültürel bir olgu olarak çok yönlü düşünülmesi gereken bir spor dalıdır.

Ancak günümüze gelmeden bu toplumsal ve kültürel fenomeni anlayabilmek için oldukça eskiye dönmek gerekir. O zaman bu yazı bitmez diyebilirsiniz. Evet bu kadar kapsamlı bir konuyu toparlamanın kolay olmayacağının farkındayım. Bazı noktaları atlayacağımdan da eminim. Bu yüzden aynı başlık altında 4-5 serilik yazı planlıyorum.

Futbolu anlayabilmek için, kürenin ve topla oynanan oyunların uygarlık ve insanlık tarihindeki önemini ortaya koymak yerinde olur. Bu noktada Theo Stemmler’in “Futbolun Kısa Tarihi” kitabı ufuk açıcı içeriğiyle yardımımıza koşuyor. Stemmler, mit ve kültlerde(inanışlarda) kürenin ne kadar önemli olduğunu, yuvarlak nesnelerle oynanan oyunların dinsel yönünü, kürenin simgesel anlamını örnekleriyle ortaya koyuyor.

Stemmler, kadim çağlardan bu yana pek çok toplumun mitlerinde kürenin önemli bir yer işgal ettiğini belirterek, dairenin üç boyutluluğa erişmiş hali ve her noktanın merkeze eşit uzaklıkta olması nedeniyle küre şeklinin mükemmel kabul edildiğini vurgular. Küre şekli insanın gökyüzünde gördüğü güneş ve ay figürleri nedeniyle evrenin simgesi olarak görülmüştür. Pek çok uygarlık kainatı mükemmel bir küre şeklinde tasarlamıştır. Platon, “Şölen” adlı eserinde, insanın aslında iki yarıdan oluşan kusursuz bir küre şeklinde yaratıldığını, fakat daha sonra diğer yarısından mahrum bırakıldığını ve o gün bu gündür erotik bir özlemle diğer yarısını bulmaya çalıştığını anlatır. Hıristiyanlıkta Mesih’in elindeki küre, onun dünya üzerindeki egemenliğini simgelemiş, ortaçağdan itibaren, krallık ya da imparatorluk gücünün alameti olarak kabul edilmiştir.

Küre, pek çok kozmolojik mitte, yeryüzüne ısı ve ışığıyla hayat veren, tapınılan yıldızı yani güneşi simgeler. Stemmler’e göre yıldızların gücüne, özellikle de güneşin hayat veren kuvvetine tapan, dünyanın dört bir yanına yayılmış sayısız kültte top oynanmaktadır. Top, en eski oyun aracı olarak, kusursuz bir geometriye sahip yapısıyla kürenin taklidi olarak görülmüştür. Genellikle yuvarlak ve bazen de oval olarak tasarlanmıştır.

Tabii ki ilk top oyunlarını futbol olarak adlandırmak bizi abartılı bir genellemeye götürür. Top oyunları antik çağlardan bu yana Orta Amerika’dan, Çin’e, Mısır’dan Eskimolara, Orta Asya’dan Avrupa ve Afrika’ya dünyanın her yanında görülmüştür. Topla oynanan oyunlar farklı tarih, farklı toplumlar ve farklı şekillerde birbirinden bağımsız olarak gelişmiş ve oynanmıştır.

İnsanlar top oyunu ile aynı anda birden fazla ihtiyaçlarını gidermeye çalışmıştır. Bir yaklaşıma göre insanlar dini motiflerle süsledikleri top etkinliklerini, yıldızların gücünü sihir yoluyla koruma altına aldıkları özellikle de güneşin varlığının devamını simgelediği için oynuyorlardı. Genellikle de bu oyunu Güneş’in seyrine göre belirli kurallar çerçevesinde yapıyorlardı. Bununla birlikte Stemmler, her top oyununun kült(inanç) kökenli olmadığını, Point-Hope Eskimoları’nda maç yapacak takımların, köyün birbirleriyle sürekli kavgalı olan iki grubundan, ukormiut(denizciler) ve kapkormiut’lardan (karacılar) oluştuğunu belirtmektedir.

Benzer top karşılaşmalarını ortaçağ ve hatta yeniçağ başlangıcında Avrupa’da da görüyoruz. Bu top oyunu, komşu köy ve mahalleler arasında hiçbir kuralın olmadığı, vücudun tüm uzuvlarının kullanıldığı, yaralanma ve ölümlerin yaşandığı, amacın topu karşı takımın alanına daha önce taşımak olduğu vahşi bir oyundu.

Dini ve mitolojik kökeninin dışında, eski top oyunlarına ilham veren günümüz sporunun da temelini oluşturan baskın düşünce; mücadele ve yarışma ilkesidir. Agon denilen yarışma unsuru, kült ve törensel uygulamalarla müthiş bir uyum sergilemektedir. Bir yerde mücadele ve yarışma varsa ikili bir yapı ve dünya görüşünden bahsetmek gerekir. Stemmler’in de ifade ettiği gibi pek çok mit, ikili bir dünya görüşüne dayanmakta, gece ve gündüz, ying ve yang arasındaki mücadele gibi ikilikler ve rakiplerin mücadelesine odaklanmaktadır. “Önce oyun vardı” başlıklı yazımızda Huizinga’dan alıntı ile ifade ettiğimiz gibi “oyun bir şey için mücadele ve bir şeyin temsilidir”. Top oyunları, bir oyun olmasının ötesinde çok şeyi temsil etmektedir. İlk top oyunları genellikle kozmoloji(evren bilimi) ile bağıntı kurarak, bitki aleminin dirilişi ve ölümünü, dünyanın güneşin etrafında dönüşü ile belirlenen mevsimsel değişimleri konu edinen hareket miti ve törenleriyle yakından ilgilidir.

Başlangıç dönemindeki top oyunlarını sadece boş zaman etkinliği olarak görmemelidir. Dini işlevlerinin yanı sıra toplumları bir arada tutmaya yarayan, insanlığa hizmet eden etkinlikler olduklarının altı çizilmelidir. Bu noktada Stemmler, top oyunlarının dini işlevlerini çok net bir şekilde ortaya koymaktadır. “Eski Amerika’ya özgü top oyunları dinsel kültle ilgiliydi. Aztek diyarında keşfedilen yüzden fazla oyun sahası(Aztekçe tlahtli) tapınakların birer parçasıydı. Bu oyunlar aracılığıyla güneşin ay ve yıldızlar üzerinde zaferi, dolayısıyla bitki evreninin devamlılığı sağlanmaya çalışılırdı. Oyun sahası yeryüzünü, orta çizgi gece ile gündüz arasındaki sınırı, top güneşi ya da ayı, topun havada süzülüşü yıldızların geceleyin gökyüzündeki hareketini, topun halkalar içinden geçmesi ise yıldızların ufukta kaybolmasını simgelerdi”.

 

Aztek, top oyun alanı

Dinsel kökenli bu oyunlarda yenilen takımın tanrılara kurban edildiğine dair anlatılar da, çeşitli kaynaklarda geçmektedir.

Futbolu Çinliler mi icat etti?

Maya, Aztek ve diğer orta Amerika uygarlıklarındaki top oyunları ile bilinen futbol arasında topla oynanması dışında çok az benzerlikler olmasına karşın Çinlilerin “ts’u kü” adını verdikleri oyun, günümüz futboluna çok yakındır. Çin kaynaklarına göre futbol M.Ö. 2697 yılında İmparator Huang-ti zamanında oynanmaya başlanmıştır. Kaynaklarda, İmparatorluk askerlerinin savunma becerisini güçlendirmek, onların her zaman savaşa hazır olmasını sağlamak, idmanlı kalmaları amacıyla oynandığı belirtilmektedir. Çinlilerin ts’u(ayakla oynamak) kü(top) oyunu; onar kişiden oluşan iki takım halinde, dört köşeli bir oyun sahasında içi tüy dolu bir topu, bambu direklerden yapılmış ve fileyle örülmüş yaklaşık beş metre yüksekliğindeki bir kaleye atmaya çalıştıkları bir spordu.

Önce askeri idman olarak başlayan “ts’u kü”, daha sonra rahipler, generaller ve imparatorların da ilgi gösterdiği popüler bir oyun haline gelmiştir. Çinliler bu sporun kurallarını “T‘u Shu Tsi Ch’eng” adını verdikleri ansiklopedi de toplamışlar ve futbolun ilk kural kitabını da ortaya koymuşlardır. Bu metinlerde takım kaptanı ve kalecinin görevleri, şut türleri, kural ihlalleri(11 adet) gibi birçok önemli başlık ele alınmıştır.

Çinlilerde futbol o kadar popüler hale gelmiştir ki, Çinli filozof Konfüçyüs( M. Ö. 551-479) dahi futbol üzerine nasihatte bulunmuştur. “Galibin burnu büyümemeli, mağlubun cesareti kırılmamalı” sözleri bugün için de önemini korumaktadır.

“Ts’u kü” ile Avrupa’da gelişen futbol bazı yönlerden birbirine benzese de, Çinlilerin oynadığı şekliyle daha çok penaltı atışlarına benzeyen bir oyundu. Stemmler’den alıntıyla, “ İmparatorun doğum gününde iki takım maç yapıyordu. Ortasında 30 santimetre çapında bir delik olan rengarenk bir ipekli bezle süslü, dokuz metre yüksekliğinde bir kale kuruldu. Topun bu delikten geçirilmesi gerekiyordu. Oyuncular birbiri ardına topa vurdu…” Orta Amerika’da top oyunlarında karşımıza çıkan mitsel durum Çin’de de dikkati çekmektedir. Çinlilerin oyununda top ayı, dört köşeli saha ise dört yönüyle dünyayı simgeler. Ying ve yang simgeselliği gibi rakipler karşı karşıya gelir.

Japonlar, top oyununu Çinlilerden alıp değiştirmiş, kendi kültürlerine uyarlamışlardır. Japonların “kemari” adını verdikleri top oyunu, bereket mitleriyle güneş kültünün harmanlandığı katı kuralları olan bir ritüel olarak karşımıza çıkıyor. Kemari, Şintoizm dininin önemli bir uygulaması olarak görülür, kutsal emanetlerin muhafaza edildiği yerlerin çevresinde oynanırdı. Kemari günümüzde bazı Japon şehirlerinde halen oynanmaktadır. Kemari, barışçı ve mücadeleden uzak yapısıyla bugünün insanı için fazla naif bir spor olarak görülebilir. Kemari, rakibin neredeyse düşman olarak görüldüğü anlayıştan uzak, huzur içinde yapılan, birlik ve beraberlik içinde oynanan bir oyundu. Kemari, sayıları dört ile sekiz arasında değişen oyuncunun birbirine dokunmadan topu ayaklarıyla uzun süre saydırarak havada tutmaya çalıştıkları bir sportif etkinlikti. Bir Şinto rahibinin tapınaktan getirdiği topu bir akçaağaç dalına asması ve hasatın verimli olması için dua etmesiyle başlayan oyun, kozmolojik anlam da içermekteydi. Bu ritüel ile sanki topun gökte asılı olduğu ve hiç yere düşmemesi gerektiği anlatılmak isteniyordu. Başka bir anlatımla, topun yani güneşin düşmesi, yok olması engellenmeye çalışılıyordu. Bayraklarında da tanrıça ile özdeştirdikleri güneşe yer veren Japonlar için bu oyunun dinsel anlamı da büyüktür.

Japon Kemari Oyunu

Eski Türklerde de top oyunları oynandığına dair ilk bilgileri Çin kaynaklarında görebiliyoruz. Bu kaynaklarda ayaktopunun 6. asırdan itibaren Gök-Türkler’de oynandığına dair bilgilere rastlanmaktadır. Türk toplumlarında, kız ve erkek çocukların içine kıl doldurulmuş deriden toplarla bu oyunu oynadıkları, tarihi belgelerde belirtilmektedir. Divanü Lügati’t Türk’te “tepük” adı ile ifade edilen ayak topunun Orta Asya’da ortaya çıktıktan sonra Çin ve Hindistan’a, oradan da Avrupa’ya geçtiği genel kabul görmektedir. Top sözcüğü Divanü Lügati’t Türk’te de geçtiği gibi Türkçe bir sözcüktür. Orta Asya’daki Türklerde dini bir yönü de bulunan futbol, özel günlerin vazgeçilmez sporu olarak dikkati çekmekteydi. “Tepük“ oyununun, belirli aralıklarla ve karşılıklı olarak dizilmiş mızrakların arasına topu, ayakla vurmak suretiyle sayı kazanma esasına göre oynandığı bilinmektedir. Ayak topunun, Orta Asya’da yaşayan Türk boylarında yüzlerce yıl oynandığına dair bilgiler, “Hıtayname” ve “Baybars Tarihi” ile Ayasofya Kütüphanesi’nde kayıtlı kitaplarda bulunmaktadır.

Bir sonraki yazıda futbolun Avrupa’da yaygınlaşmaya başladığı dönemi ele almaya çalışacağız. Sağlıkla kalın.

Yararlanılan Kaynaklar

STEMMLER, T.(2000). Futbolun Kısa Tarihi, Dost Kitabevi, Ankara.

HUİZİNGA, J. (2010). “Homo Ludens”, Oyunun Toplumsal İşlevi Üzerine Bir Deneme, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.

TALİMCİLER, A. (2015).Sporun Sosyolojisi, Sosyolojinin Sporu. Bağlam Yayıncılık, İstanbul.

DONUK B., ŞENDURAN F.(2006). Futbolun Anatomisi. Ötüken Yayınları. İstanbul.

 

 

İletişim Bilgileri:

e-mail  : erolilhan06@gmail.com

erol.ilhan@hbv.edu.tr

İnstangram  erolilhan06

Twitter  @erolilhan06

Facebook  erol ilhan

Tercüme google-site-verification: googleec066cadb209ea56.html