Tek kanallı dönemde TRT’de haberlerin ardından spora geçişte, cıngıl denilen özel müzik ve spikerin sporun dinamizmini yansıtan sesiyle “ve şimdi de spor” ifadesiyle gelişmeler aktarılırdı. Gündem yalnızca futbolla sınırlı olmaz, eskrimden bisiklete, hentbolden artistik cimnastiğe kadar tüm branşlara yer verilirdi. Futbol yine başroldeydi ama yardımcı oyuncular yani diğer branşlar da azımsanmayacak oranda yer bulurlardı. “Spor asla sadece futbol değildi”.
Futbol gibi gelişmesini sanayi toplumlarının ortaya çıkmasıyla gösteren takım ve kitle sporlarının öncesinde de, insanlar binlerce yıldır spor yapıyordu. İnsanın oyalanmak, işten uzaklaşmak ve hoşça vakit geçirmek için geliştirdiği; kurallı, yarışmacı, belli bir zaman ve mekan sınırı içinde yapılan sporun kökeni, yerleşik düzene geçişe kadar götürülmektedir.
Burada şu soru karşımıza çıkıyor. Avcı toplayıcı toplumlarda spor yok muydu? Bu noktada spor ile hareket ve hayatta kalma mücadelesi arasına bir sınır koymak gerekiyor. Aksi taktirde tüm bedensel hareketlere spor demek gibi kullanışlı olmayabilecek bir sınıflandırmaya gidilebilir. Spor sosyolojisi çalışmalarına baktığımızda, sporun yerleşik düzene geçilmesi ile birlikte tarım toplumlarında görülmeye başlandığı üzerine görüş birliği olduğunu görüyoruz.
Hayatta kalma mücadelesinin dışında spor, güvenli bir ortama, tok karna, stresin az olduğu dönemlere, kısaca boş zamana ihtiyaç duyar. “Boş zaman”, spor olgusunun kökenlerini anlamak için kullanılan temel kavramlardan biridir. Spor, boş zamanla doğrudan ilgilidir. Yerleşik düzene geçiş, boş zamanların artmasını sağlarken, çalışma zamanı dışındaki bu anlar insanları eğlenceye ve beden hareketlerinin içinde olduğu belli bir hedef ve amaca yönelik faaliyetlere yöneltmiş olabilir.(Spor bilimleri camiasında “boş zaman” ifadesi yerine “serbest zaman” kavramı tercih edilmektedir).
Boş zamana sahip olabilmek için kişinin, kendine yetenden daha fazla yiyeceğe sahip olması, tahıl gibi uzun süre saklanabilen ürünleri yetiştirmesi ve saklayabilmesi, kısaca yerleşik düzene geçmesi gerekmektedir. Ancak burada boş zamana herkesin eşit bir şekilde sahip olmadığı, bazılarının çalışmadan, üretmeden bölüşümden daha fazla pay aldığı, yönetsel yapıda yer alarak, eğlenceli aktivitelere yöneldikleri ve spor yapabilmenin boş zamanı olanların ayrıcalığı olduğu ortaya çıkıyor. Sürekli çalışmak zorunda olan ya da köle durumundakilerin spor yapma gibi bir lüksü olmadığı da literatürde genel kabullerdendir.
Kurthan Fişek’ten alıntıyla, sporun ilk örneklerinin “insanın doğayla giriştiği hayatta kalma mücadelesinin barışçı ve eğlenceli bir benzetimi” olduğunu söyleyebiliriz. Hayatta kalma mücadelesi içinde avlanırken; koşan, atlayan, hedefe ok ve mızrak atan, ağır kayaları kaldırarak hayvanlara tuzaklar kuran, rakipleriyle av için mücadele eden, doğadaki engelleri aşmaya çalışan insan, tarım toplumuna geçişle birlikte bu hareketleri sistemli ve kurallı bir etkinliğine dönüştürmüştür. Bu yaygın kabulle tarihteki ilk sporların savunma ve saldırı kökenli, güreş, boks, koşu, okçuluk ve ağırlık kaldırma gibi sporlar olduğu söylenebilir.
Latince Desportare, İsportus (hoşça vakit geçirmek, oyalanmak), 11. Yüzyılda Fransızca’dan İngilizce’ye desport(eğlendirme, oyalanma, gevşeme) olarak geçen ve ardından İngilizce’de sport(zaman öldürme, eğlenme, oyalanma, hobi) anlamında kullanılan sporun çok sayıda tanımı yapılmıştır(Talimciler, 2015).
Mustafa Erkal, 1982 basımı spor sosyolojisi alanının ilk kitabı “Sosyolojik Açıdan Spor” adlı çalışmasında sporu şöyle tanımlıyor. “Ferdin tabii çevresini, beşeri çevre haline çevirirken elde ettiği kabiliyetleri geliştiren, belli kurallar altında araçlı ve araçsız, ferdi veya toplu olarak boş zaman faaliyeti kapsamı içinde veya tam zamanını alacak şekilde meslekleştirerek yaptığı, sosyalleştirici, toplumla bütünleştirici, ruh ve fiziği geliştiren, rekabetçi, dayanışmacı ve kültürel bir olgudur”.
Tanımdan da anlaşıldığı gibi spor, insanın doğaya bağımlılıktan, çevreyi kendine uydurmaya başladığı bir süreçte ortaya çıkıyor. Tanım, sporun en belirgin özellikleri konusunda da ipuçları veriyor: Kurallı yapısı, yarışmacı, rekabete dönük yüzü, araçlı ya da araçsız yapılması, amatör ya da profesyonelliğe uygunluğu, sosyalleşme, birliktelik ve dayanışmayı sağlaması, ruh ve bedeni geliştirmesi, kültürel bir olgu olması.
Bu tanım yazıldığı dönemde, sporun kapsamlı bir açıklamasını yapmasına rağmen, endüstri, ekonomi, teknoloji, siyaset, medya, sermaye, tüketim ilişkisini açıklamakta yetersiz kalmaktadır.
Kurthan Fişek, Spor Yönetimi adlı çalışmasında spor ile ilgili yaklaşımları 5 başlık altında topluyor.
- Spor insanın doğasında bulunan saldırganlığa barışçıl boşalma olanakları sağlarken, bu güdünün denetim altına alınması için uygun bir yarışma ortamı yaratır. (Doğabilimsel ve Güdüsel Yaklaşım)
- Spor, bireyin topluma uyum sağlarken, kişilerin ruh ve beden sağlıklarını güvence altına alır. (Davranışçı, Ruhbilimsel Yaklaşım)
- Sporu yurtsever, hiyerarşik, otoriter devletler eliyle, ulusal birliği örgütleyen, saldırganlık ve yayılmayı gerekli gören, spora da bu genel bütün içinde ”paramiliter eğitim ödevi” veren yaklaşım. Kitle sporunu özendiren, savaşacak, sağlam atletik genç nesiller yetiştirme misyonu. (Prusya, Almanya Ekolü)
- Sporu kitlelerin afyonu, zaman içinde simgesi durumuna gelmiş olimpiyatların da bir tür koruyucu milliyetçilik olduğunu savunan Marksist yaklaşım. Portekiz diktatörü Salazar’ın 40 yıl süreyle ülkeyi 3F(Futbol, Fiesta, Fadima (Örgütlü Din) ile yönettiğini belirttiği ve İspanyol diktatör Franco’nun Barnebau Stadı için, “…bana 150 bin kişilik bir uyku tulumu yapın” sözlerinde vücut bulan bakış açısı.
- Beşinci yaklaşım ise, sporun özünde yer alan ”oyun ve yarışma” süreçlerini yansıtmaktadır. Bu yaklaşımda spor daha çok yarışmayı, oyun, mücadele ve ağır kas çalışmalarını içermektedir.
Tüm yaklaşım ve çalışmalara rağmen spor, tanımı yapılması en zor kavramlardan biridir. Kapsamlı bir tanım için kültürel, sosyolojik, ekonomik, teknolojik, endüstriyel, siyasi yapılanma ile ilişkilerini iyi değerlendirmek, finansal yapı ve tüketim kültüründeki önemini iyi görmek gerekir.
Simon Kuper’in futbol üzerine yazdığı ve başlığı özdeyiş olan “ Futbol Asla Sadece Futbol Değildir” sözünü, “ Spor Asla Sadece Spor Değildir” şeklinde uyarlayarak, yazımıza nokta koyalım.